“Kim olduğunu zannediyorsun…”
Gerçekten soruyorum “Kim olduğunu zannediyorsun?”
Ama haklısınız, sonuna soru işareti yerine bir ünlem koymuş olsaydım sizi başka türlü kışkırtmış olurdum.
Şimdiyse sadece düşünmenizi istiyorum.
…
Geçen aylarda Riva’ya yaptığım bir haftalık yolculukta kendimi her sabah 6:30’da Üsküdar iskelesinde buluyordum. Bu dingin ve yeni uyanan saatte erkenciler, kuşlar, parkta gezen bir köpek ve Mihrimah Sultan Camii’nin önünde bekleyenler bana eşlik ediyordu… Bir de nedense parktaki ayakkabı boyacıları dikkatimi çekmişti. Özellikle bir tanesi, sandığını büyüleyici bir seremoniyle açarken, sessiz kelimelerle anlatıyordu yaşamdaki duruşunu…
Gezgin çalışma sistemim fark etmeden bana da bir seremoni yarattırmış. Değişik mekanlarda çantam açılıyor ve seremoni başlıyor… Bilgisayar, kitaplar -ki konuya göre sürekli değişiyorlar- defterler, gerekli araç gereç, müzik kutusu -bugün buna ipod diyoruz-, çay ya da kahve, belki bir parça çikolata…
Eğer Feng Shui çalışıyorsam pusulam ve ölçü aletlerim, eğer koçluk yapıyorsam sadece ufak bir not defteri, anlatacak birşey hazırlıyorsam belki kaynak kitaplar ve ben… İşim bitince herşey toparlanıp tekrar çantanın içine giriyor, ben ve onlar ayrılıyoruz.
Seremoni kendi içinde ve benim için anlamlı olsa da ne yaptığımı soranlara zorlanarak yanıt veriyorum; Vizyon Tasarımı... Zorlanıyorum çünkü, önceki kimliklerim silindi. Yeni değişken kimliğim ise biraz karmaşık ve anlaşılmaz…
Düşündüm, bugün “Ben kimim?” “Kim olduğumu zannediyorum?”
İnanç sistemi bana bir kimlik veriyor, bugüne kadar bana benim için söylenenler; akıllı, soğuk, inatçı, kibar, güzel… Benim kendim için söylediklerim; güvenilir, sabit, çocuksu, çözümcül… Statülerim; kadın, bekar, şehirli, ehliyetli… Veya çevrem; Türkiye, İstanbul… Sosyo ekonomik sınıfım, ailem, kazançlarım, kayıplarım… liste daha da uzayabilir.
Ben ve benim mikro sistemim.
Yaşayan bir organizma.
Kendi içinde bütün. Benim inanç sistemim ve sahip olduklarım (!) ile inşa edildi.
Sistem benim için çalışıyor -ya da- artık bana rağmen çalışıyor.
Neden mi?
Basit. Birşey oldu ve ben hayatımda bir değişiklik yaptım. Sebep içsel bir istek ya da dışarıdan gelen bir yaptırım olabilir. Her ne olursa olsun, değişiklik gerçekleşir. Statü bağlantısında eskiden var olan durum değişir. Benim durumumda, eskiden reklamcı olan ben artık, kendi işini yapan biri oldum. Kurumsal yapı devreden çıktı ve serbest çalışma dedikleri model yerini aldı.
Bununla birlikte, benim için çalıştığını düşündüğüm sistem bir anda bazı noktalarda “bana rağmen”e dönüştü. Kemikleşmiş inanç sistemi yeni gerçekliği kabul etmiyordu. Tüm başarı, kazanç, üretkenlik kriterleri alarm veriyordu. Para nasıl kazanılır, iş nasıl bulunur, nasıl disipline olunur?… Bu bilinmeyen alanda ve yeni gerçeklikte yeterli bilgi ve inanç yoktu.
Boşluk varsa hemen doldurulur. Feng Shui’nin temel kavramlarından biri. İş, ilişki ya da başka bir konu, yaşamınızda bir boşluk oluşursa bunu yeni bir enerji dolduracaktır. Bazen boşluk sadece zihinsel bile olabilir, iş ya da ilişkide bağlantıyı kaybedersiniz, durum ya da kişi halen fiziken oradadır ama enerji yoktur… Eğer siz dolduracak birşey hazırlamadıysanız boşalanın yerine yeni birşey girmek için hazır bekler.
Yarım yamalak düşünceler, başkalarının inançları, kulaktan dolma söylenceler, sabitleşmiş toplumsal yargılar hemen işgale başlarlar. Bunlar size ait olmayan istekler, engeller ve blokajlar olarak gelirler. Bunun ötesinde bir de sahip olunan kontr-inançlar var… Benim için daha önceki sistemi gururla savunan inançlar, bundan daha iyisinin olamayacağını düşünüyor ve yeni sistem için endişeler üretiyorlardı.
Yaradılış sürecinde kaos varoluştan önceki hazırlık aşamasıdır. Kaos gebedir ve varlığı doğurur.
Değişimde, eski sistemin yeni sistemle yer değiştirmesi için kaos belki de gereklidir. Kaotik durum şekline, dozajına göre farklılıklar gösterebilir ancak her değişim öncesi yaşanır.
Kaos anında ihtiyaç dinginlik içinde beklemek, gözlemlemek. Çünkü, hareket kaos’ta; doğuma hazırlık. Eğer siz de bu anda eski inançlarla hareket etmeye devam ederseniz değişimin ritmini ve yönünü kolayca kaybedebilirsiniz. Bu bir boşvermişlik değil, bu aktif bir bekleyiş. Bu andaki hareket dalga ile salınmak gibi, ritmi dinlerseniz sörfün üstüne çıkacağınız anı zaten hissedersiniz.
Belirsizlik insanoğluna inançsızlık getiriyor. Kaos’a tahammülümüz yok. Herşeyin bir düzeni olun istiyoruz, emin olmak istiyoruz. Yine de yaşama ve doğuma güvenmek, beklemek gerekli, yeni doğanı hayal ederek ve tasarlayarak.
Kaos’un belirsiz yapısında artık sabit bir işiniz, ofisiniz, koltuğunuz, eviniz, çevreniz olmayabilir… Her sabah açılanı her akşam toparlıyordu… “Sen kimsin?” sorusunun yanıtı artık bir statü ‘doktor, avukat…’ ya da ilişki bağı ‘eş, anne…’ değil. Kaos şimdi karışıklık yaratarak yeni bir benlik doğuracak. Bu yeni benliğin ne olacağını ise istek ve niyet belirleyecek.
Yaşamın ilerleyen döngüsünde bazı şeyler sabit, bazıları değişken gözükse de bizler sürekli yeniden yaratırız. Ne zaman ki “kaos”a izin veririz “yeni yaratım” ortaya çıkar.
Peki, yeni yaratım bu kadar değişken olabiliyor ve tüm kimlikler kazanılıp kaybediliyorken gerçekten “Ben kimim?” “Kim olduğumu zannediyorum?”
Bunun yanıtı içinde gizli.
Ben, olduğum kişiyim. Hem kaos hem de varlığım. Potansiyel ve mevcutum. Sadece “ben“im. Hiçbir tanıma gerek duymadan. Sadece “yaşıyorum“, tek görevim bu.
….
500 yıldır okunamayan bir kitap var. Kod adı MS 408. Okunamamasının sebebi dilinin çözülememesi. Herhangi bir tanım olmadığında kitabı klasifiye edip bir yere koyamıyoruz; botanik mi, sağlık mı, astroloji mi?.. Yazarı ve yazılış nedeni o kadar belirsiz ve bilinmeyen ki yarattığı durum kaotik…
Merak…
Kitaba her bakan bu kaos’u başka bir hikayeye yönlendirebilir. Yine de hikayenin önemi yok, hikaye onlara ait. Kitap ise değil. Hiçbir anlaşılır öyküsü olmasa da kitap varlığını sürdürmeye devam ediyor, sadece varolarak. Ve emin olun sorgulamıyor “Ben neyim?”
Siz sadece “yaşam”sınız. Her anınız, her düşünceniz, her hareketiniz yaşam. Mevcut mikro kozmosunuz makro kozmosla, dünya ve evrenle bir bütün.
Artık sadece kendinizi görün, görmek için içinize bakın, tanımlamadan… ve olduğu gibi kabul edin.
Siz her ne yaparsanız yapın, her kim olursanız olun “var” olansınız… Sevgi duyun. Mutlu olun.
Yorumlar