Yanıtı içinde gizli…

25 08 2011

 

Kim olduğunu zannediyorsun…

 

Gerçekten soruyorum “Kim olduğunu zannediyorsun?

 

Ama haklısınız, sonuna soru işareti yerine bir ünlem koymuş olsaydım sizi başka türlü kışkırtmış olurdum.

 

Şimdiyse sadece düşünmenizi istiyorum.

 

Geçen aylarda Riva’ya yaptığım bir haftalık yolculukta kendimi her sabah 6:30’da Üsküdar iskelesinde buluyordum. Bu dingin ve yeni uyanan saatte erkenciler, kuşlar, parkta gezen bir köpek ve Mihrimah Sultan Camii’nin önünde bekleyenler bana eşlik ediyordu… Bir de nedense parktaki ayakkabı boyacıları dikkatimi çekmişti. Özellikle bir tanesi, sandığını büyüleyici bir seremoniyle açarken, sessiz kelimelerle anlatıyordu yaşamdaki duruşunu…

Gezgin çalışma sistemim fark etmeden bana da bir seremoni yarattırmış. Değişik mekanlarda çantam açılıyor ve seremoni başlıyor… Bilgisayar, kitaplar -ki konuya göre sürekli değişiyorlar- defterler, gerekli araç gereç, müzik kutusu -bugün buna ipod diyoruz-, çay  ya da kahve, belki bir parça çikolata…

Eğer Feng Shui çalışıyorsam pusulam ve ölçü aletlerim, eğer koçluk yapıyorsam sadece ufak bir not defteri, anlatacak birşey hazırlıyorsam belki kaynak kitaplar ve ben… İşim bitince herşey toparlanıp tekrar çantanın içine giriyor, ben ve onlar ayrılıyoruz.

Seremoni kendi içinde ve benim için anlamlı olsa da ne yaptığımı soranlara zorlanarak yanıt veriyorum; Vizyon Tasarımı... Zorlanıyorum çünkü, önceki kimliklerim silindi. Yeni değişken kimliğim ise biraz karmaşık ve anlaşılmaz…

Düşündüm, bugün “Ben kimim?” “Kim olduğumu zannediyorum?

İnanç sistemi bana bir kimlik veriyor, bugüne kadar bana benim için söylenenler; akıllı, soğuk, inatçı, kibar, güzel… Benim kendim için söylediklerim; güvenilir, sabit, çocuksu, çözümcül… Statülerim; kadın, bekar, şehirli, ehliyetli… Veya çevrem; Türkiye, İstanbul… Sosyo ekonomik sınıfım, ailem, kazançlarım, kayıplarım… liste daha da uzayabilir.

Ben ve benim mikro sistemim.

Yaşayan bir organizma.

Kendi içinde bütün. Benim inanç sistemim ve  sahip olduklarım (!) ile inşa edildi.

Sistem benim için çalışıyor -ya da- artık bana rağmen çalışıyor.

Neden mi?

Basit. Birşey oldu ve ben hayatımda bir değişiklik yaptım. Sebep içsel bir istek ya da dışarıdan gelen bir yaptırım olabilir. Her ne olursa olsun, değişiklik gerçekleşir. Statü bağlantısında eskiden var olan durum değişir. Benim durumumda, eskiden reklamcı olan ben artık, kendi işini yapan biri oldum. Kurumsal yapı devreden çıktı ve serbest çalışma dedikleri model yerini aldı.

Bununla birlikte, benim için çalıştığını düşündüğüm sistem bir anda bazı noktalarda “bana rağmen”e dönüştü. Kemikleşmiş inanç sistemi yeni gerçekliği kabul etmiyordu. Tüm başarı, kazanç, üretkenlik kriterleri alarm veriyordu. Para nasıl kazanılır, iş nasıl bulunur, nasıl disipline olunur?… Bu bilinmeyen alanda ve yeni gerçeklikte yeterli bilgi ve inanç yoktu.

Boşluk varsa hemen doldurulur. Feng Shui’nin temel kavramlarından biri. İş, ilişki ya da başka bir konu, yaşamınızda bir boşluk oluşursa bunu yeni bir enerji dolduracaktır. Bazen boşluk sadece zihinsel bile olabilir, iş ya da ilişkide bağlantıyı kaybedersiniz, durum ya da kişi halen fiziken oradadır ama enerji yoktur… Eğer siz dolduracak birşey hazırlamadıysanız boşalanın yerine yeni birşey girmek için hazır bekler.

Yarım yamalak düşünceler, başkalarının inançları, kulaktan dolma söylenceler, sabitleşmiş toplumsal yargılar hemen işgale başlarlar. Bunlar size ait olmayan istekler, engeller ve blokajlar olarak gelirler. Bunun ötesinde bir de sahip olunan kontr-inançlar var… Benim için daha önceki sistemi gururla savunan inançlar, bundan daha iyisinin olamayacağını düşünüyor ve yeni sistem için endişeler üretiyorlardı.

Yaradılış sürecinde kaos varoluştan önceki hazırlık aşamasıdır. Kaos gebedir ve varlığı doğurur.

Değişimde, eski sistemin yeni sistemle yer değiştirmesi için kaos belki de gereklidir. Kaotik durum şekline, dozajına göre farklılıklar gösterebilir ancak her değişim öncesi yaşanır.

Kaos anında ihtiyaç dinginlik içinde beklemek, gözlemlemek. Çünkü, hareket kaos’ta; doğuma hazırlık. Eğer siz de bu anda eski inançlarla hareket etmeye devam ederseniz değişimin ritmini ve yönünü kolayca kaybedebilirsiniz. Bu bir boşvermişlik değil, bu aktif bir bekleyiş. Bu andaki hareket dalga ile salınmak gibi, ritmi dinlerseniz sörfün üstüne çıkacağınız anı zaten hissedersiniz.

Belirsizlik insanoğluna inançsızlık getiriyor. Kaos’a tahammülümüz yok. Herşeyin bir düzeni olun istiyoruz, emin olmak istiyoruz. Yine de yaşama ve doğuma güvenmek, beklemek gerekli, yeni doğanı hayal ederek ve tasarlayarak.

Kaos’un belirsiz yapısında artık sabit bir işiniz, ofisiniz, koltuğunuz, eviniz, çevreniz olmayabilir… Her sabah açılanı her akşam toparlıyordu… “Sen kimsin?” sorusunun yanıtı artık bir statü ‘doktor, avukat…’ ya da ilişki bağı ‘eş, anne…’ değil. Kaos şimdi karışıklık yaratarak yeni bir benlik doğuracak. Bu yeni benliğin ne olacağını ise istek ve niyet belirleyecek.

Yaşamın ilerleyen döngüsünde bazı şeyler sabit, bazıları değişken gözükse de bizler sürekli yeniden yaratırız. Ne zaman ki “kaos”a izin veririz “yeni yaratım” ortaya çıkar.

Peki, yeni yaratım bu kadar değişken olabiliyor ve tüm kimlikler kazanılıp kaybediliyorken gerçekten “Ben kimim?” “Kim olduğumu zannediyorum?

Bunun yanıtı içinde gizli.

Ben, olduğum kişiyim. Hem kaos hem de varlığım. Potansiyel ve mevcutum. Sadece “ben“im. Hiçbir tanıma gerek duymadan. Sadece “yaşıyorum“, tek görevim bu.

….

500 yıldır okunamayan bir kitap var. Kod adı MS 408. Okunamamasının sebebi dilinin çözülememesi. Herhangi bir tanım olmadığında kitabı klasifiye edip bir yere koyamıyoruz; botanik mi, sağlık mı, astroloji mi?.. Yazarı ve yazılış nedeni o kadar belirsiz ve bilinmeyen ki yarattığı durum kaotik…

Merak…

Kitaba her bakan bu kaos’u başka bir hikayeye yönlendirebilir. Yine de hikayenin önemi yok, hikaye onlara ait. Kitap ise değil. Hiçbir anlaşılır öyküsü olmasa da kitap varlığını sürdürmeye devam ediyor, sadece varolarak. Ve emin olun sorgulamıyor “Ben neyim?

Siz sadece “yaşam”sınız. Her anınız, her düşünceniz, her hareketiniz yaşam. Mevcut mikro kozmosunuz makro kozmosla, dünya ve evrenle bir bütün.

Artık sadece kendinizi görün, görmek için içinize bakın, tanımlamadan… ve olduğu gibi kabul edin.

Siz her ne yaparsanız yapın, her kim olursanız olun “var” olansınız… Sevgi duyun. Mutlu olun.





Kimdir o üçüncü hep yanında yürüyen?

15 08 2011

“Who is the third who walks always beside you?

When I count, there are only you and I together

But when I look ahead, up the white road

There is always another one walking beside you,

Gliding wrapt in a brown mantle, hooded

I do not know whether a man or a woman

–But who is that on the other side of you?”

TS Eliot’un çok sevdiğim bir şiirinden “Wasteland” yani “Çorak Ülke”… Beşinci bölümü “Gök Gürültüsünün Dediklerinde” der ki…

“Kimdir o üçüncü, hep yanında yürüyen?

Saydığımda bir sen varsın, bir de ben

Ama ne zaman uzayıp giden beyaz yola baksam

Birisi daha var daima yanında yürüyen

Akıyor sanki boz harmanisiyle, kukuletalı,

Bilmem erkek mi, kadın mı

– Ama kimdir o öbür yanında yürüyen?”

Gök Gürültüsü eski inanışlarda Tanrı’nın sesiydi, insan Tanrı’yı gök gürlemesinde duyardı. Gök gürlemesi, bir uyanış sesi gibiydi, korku salardı yüreklere… Sor kendine der gibiydi “Nereye gidiyorsun?”

“… uzayıp giden beyaz yola baksam…”

Ve çözülemeyen bir gizem “Kimdir o üçüncü hep yanında yürüyen?”

Oysa görünüşte biz yalnız yürüyoruz, evet bir ikinci var yanımızda bize eşlik eden, değişken, bugün sevdiklerimiz yarın belki başka birileri… Biri daha var lakin görmüyoruz, yine de yanımızda yürüyor bizimle.

Yaşam ötesinde gelen bir kimlik, yaşamla birlikte yürüyen… Bu belki de bir hatırlatıcı, yarına kiminle birlikte yürüdüğümüzü hatırlatıyor. Ve gök gürlemesinin sesi korku salıyor yüreklere… Yine de tüm cesaretinizi toplayıp, korkuyu ve bu tabloyu bir kenara koyun. Çok uzun süredir korkuyla yaşadınız, artık biraz rahatlama zamanı.

Şimdi, uzayıp giden beyaz yola bir bakın, sizin geleceğiniz. Yol bembeyaz, sizin hayal gücünüzü bekliyor, gelecek henüz şekillenmemiş. Sadece durduğunuz ve bir adım attığınızda basacağınız yer ile biraz ötesi sizin için net.

“Ne kadar uzağı görebiliyorsunuz?”

Sisli ve yağmurlu bir havada görüş mesafesi kısalır, yaşamınız göreceli kapalı bir hava içindeyse sizinki de muhtemelen kısadır. Hava güneşli ve açıksa o kısacık görüş mesafesi birden kilometrelerce uzayabilir, boğazın bir yakasından bakıp karşı yakadaki evlerin pencerelerini seyrettiğinizi düşünün. Gördüğünüz her bir detay size ayrı bir öykü yazdırabilir.

Gelecek ileriye baktığınızda şekilleniyor. Gözlerinizi en uzağa dikip orayı görebilmenizi istiyor…

Bu bir beceri… Modern yaşamın dışında, Moğolistan’da avcılar avlanmak için kartalların yardımını alıyorlar, kartalın gözleri insanın gözlerinden daha keskin ve baktığınızda henüz netleştiremediğiniz bir noktada seçemediğiniz bir avı kolayca takip edebiliyor. “Onlar olmasaydı, dağlarda yaşayamazdık” diyor Moğollar. İleriyi görmek bazen yaşam demek olabiliyor…

Siz modern toplum içinde görünüşte bir “hayatta kalma savaşında” olmasanız bile aslında kurallar hiç değişmiyor. Yaşamda ileriyi görmeniz gerek ve görüşünüzü netleştirmeniz. Ancak, ihtiyaç bu olsa da gerçekte yaşadığınız her zaman bu olmuyor.

İhtiyaç nasıl giderilmeli?… Ne zaman ki kendinizi kaybolmuş hissediyorsunuz ve etrafınızı bir sis kaplıyor, durun… durun ve sezgileriniz açın. Eğer sisin ortasında duygularınıza verirseniz gemleri kaybolmanız içten bile değil. Korku, endişe, üzüntü, öfke sizi kolayca yoldan çıkarabilir.

Görüşünüz net değilse sezgilerinizi dinleyin, onlar size yine duyularınız yardımıyla gelecekler. Duyularınızın onları algılayabilmesi için de duygularınızı yatıştırmanız ve sakinleştirmeniz gerek. Kalbiniz ve zihniniz onlarca gürültü ile doluyken duyamazsınız.

Sessizlik…

Sadece dinleyin, size tekrar edilen ne? Bir sonraki adım ne olmalı?

Merak etmeyin bu bir sanat, hem de öğrenmesi en keyifli olanlardan biri. Ve eminim siz bunu zaten daha önce deneyimlediniz, içinizden gelen sesi duydunuz ya da tesadüf dediğiniz tekrarlanan rastlantılar dikkatinizi çekti… Peki, ya yanlış yorumladıysanız? Endişelenmeyin, dedim ya, bu bir sanat ve ustalaşmak için kullanmanızı bekliyor.

Doğaya geri döndüğünüzde sezgilerinize duyduğunuz ihtiyaç artıyor. Modern şehir yaşamının -yine göreceli- güven alanı biraz da otomatiğe bağlanmış bir yaşam tarzı sunuyor insana. Herşey sizin için kolaylaştırılmış ve önceden düşünülmüş. Çoktandır, uzmanlığı olmayan konularda başvurabileceği onlarca danışmanla, kapasitesinin çok altında yaşamaya alışmış insan.

Zamanın adımlarını geriye doğru takip edip atalarınızla buluştuğunuzda bambaşka bir güç görüyorsunuz. İnsanın en yalın haliyle içindeki inanç ve kudreti.

Bugün hala doğanın bir parçası olarak yaşayan toplumlar atalarına teşekkür ediyorlar. En zorlu şartlarda hayatta kalabilmeyi beceren bu güce şükranlarını sunuyorlar… Dağ insanları ilk kartalı kendileri için bir güç hayvanına çeviren atalarının mirasını gururla taşıyor ve yeni nesile aktarıyor. Orman insanları tehlikelerle dolu zorlu bir çevreyi kendilerine güvenli bir ev haline çeviriyor… Atalar saygıyla anılıyor…

“Kimdir o üçüncü hep yanında yürüyen?”

Göremediğin ama seni yaşamda takip eden yaşam ötesi bu kişi kim?

Olduğunuz yerde durun ve yanınıza bakın, gördüğünüz sadece boşluk mu?

Gözleriniz kapayın ve hayal edin, anne babanızı, onların anne babalarını, ve onların anne babalarını… buradan ötesi gizemli. Hiç görmediğiniz belki de hikayelerini bile bilmediğiniz kişiler. Sizin atalarınız. Geriye gidebilirsiniz ve inanın geriye gittikçe kalabalıklaşacak. Hem de çok kalabalık. Bugün sizi yaşama getiren zincir çok uzaklarda örülmeye başladı…

Gözleriniz kapalı, hissedin, bakmanıza gerek yok, onları göremezsiniz ama enerjilerini hissedebilirsiniz. Onlar size yaşam verdiler. Ve sizin yaşamınızda destek olmak için sizinle birlikte yürüyorlar.

Bu güç çok etkileyici. Sizin kim olduğunuzu hatırlamanızı bekliyor…

Artık bizler kendimize ve bugüne o kadar odaklandık ki yarın yaşlanacağımızı düşünmek bile istemiyoruz. Teknoloji ve modern bilimden bizi daha uzun yaşatması ve hep genç göstermesi için çareler bekliyoruz. Yaşamın döngüsü ise hala değişmedi. Hepimiz sırayla her bir fazı yaşayacağız. Eğer yarın hatırlanmak ve saygı duyulmak istiyorsak bugün hala yanımızdaki ve gücüyle arkamızdakilere saygı ve sevgi duymalıyız.

Çin’in kadim bilgisi feng shui yaşayanların evleri için kullanılmadan önce ölü evleri için kullanıldı, amaç ataları rahat ettirerek bugünkü nesilin yaşamına bolluk ve bereket davet etmek. Belki artık bu düşünce bir lüks gibi gözükebilir yine de saygı ve sevgi için dışarıda bir mekan yaratamasanız bile zihniniz ve kalbinizde bu yeri yaratmanız kolay. Onlar sizin için yapabileceklerinin en iyisini yaptılar ve verebileceklerinin en iyisini verdiler. Bize verdikleri en değerli armağan için teşekkür edebiliriz: yaşam.

“Siz ne kadar uzağı görebiliyorsunuz?” demiştim…

Geçmiş geleceğin aynasıdır, geleceğinizi şekillendirmek için geçmişinizi kullanın… Yakın geçmişe, kendi hayat hikayeniz içinde bildiğiniz geçmişinize bakıp yarınınıza yön verin. Ve uzak geçmişle kuracağınız bağ ile destek alın, görüşünüzün net olmadığı zamanlarda size yol göstermelerine izin verin.

Şiirinin sonunda Gök Gürültüsü konuşur ve der ki…

“Datta. Dayadhvam. Damyata.”

Ver. Karşındakini anla. Denetle.

“Shantih Shantih Shantih”

Barış Barış Barış

Yaşam zincirindeki halka olarak varlığınızı güçlendirin, siz geçmiş ve geleceğin arasındaki köprüsünüz ve inanın size güveniyorlar, siz de kendinize güvenin. Kalbinizde sevgi, saygı, hoşgörü ve affedicilik olsun.

* Dağ resimleri ve Timothy Allen‘ın diğer çalışmaları için http://humanplanet.com/timothyallen/

Belgesel için BBC (Türkiye’de NTV yayınlıyor)





109.8 Yaşam FM

5 08 2011

Çok sevdiğim ve takip ettiğim Amerikalı bir yaşamkoçu var, Darel Rutherford, yazılarında sürekli insanın yaratıcı gücün suretinde var olduğunu ve doğal olarak bu güce sahip olduğunu anlatır, hem de bıkmadan her yazısında…

“Tanrının tezahürü olarak, sizlerin yeni gerçekliğinizi ortaya koyacak her türlü varoluş seçimini yapacak gücünüz var.” der.

İlk başta neden bu kadar tekrarlıyor diye düşünmüştüm, söylemek istediği o kadar netti ki bir kez söylemek yeterli olmalıydı. Sonra fark ettim ki anlamış olmak dönüşümü sağlamak için yeterli değil, teori ve pratik arasındaki fark, biz zaten uygulamayı bilseydik bugün bunu konuşuyor olmazdık…

Şimdi uygulama zamanı.

Cep telefonunuzu alın ve sevdiğiniz birisini arayın… Sesini duymak ne kadar kolay. Yurtdışında olması da fark etmez, numarayı çevirdiğinizde karşıdaki insana bağlanacağınızdan eminsiniz. “Evet, bu teknik birşey!” dediğinizi duyar gibiyim, hatta bazılarınız bağlantının nasıl yapıldığını bile anlatmaya başlayabilir. Benim gibi mühendis bir babaya sahipseniz, hele konunuz elektrikse, daha da eğlenceli; çocukluğumda babamın ölçüm cihazlarını hatırlıyorum, piller dolu mu boş mu bakardık, voltaj değerlerini ölçer, kabloda elektrik var mı kolayca kontrol ederdik…

İş teknik ve teknolojik olunca hepimiz neler oluyor ya da olabilir çok eminiz. Bugünün teknolojisi inanılmaz bir hızla ilerlerken bizim tarafımızdan yaratılan araçların yaptıkları bizi pek de şaşırtmıyor hatta önümüze yarın için beklentiler koyuyoruz.

Beni şaşırtan insanın kendi yaratısı olan araçların gücüne ve kapasitesine sonsuz inancının yanı sıra kendi yapabileceklerine inançsızlığı. Cevabı yine biz veriyoruz, geçen gün sohbet ettiğim bir arkadaşım “ispat” istedi, gözleriyle görmeye ihtiyacı olduğunu söyledi.

Eskiden peygamberler mucizeler yaratırlardı, amaç insanlara başka bir gerçeğin var olduğunu göstermek. Bugün peygamberlerimiz yok, buna ihtiyacımız da yok. Bulunduğumuz çağ ve bize sunulan bilgiler artık kendi başımıza bu gerçeklere ulaşabilmemiz sağlıyor. Her zaman yol göstericiler olacak, ben kendi adıma yol göstericiler diledim ve geldiler, bunun için minnettarım. Bu aslında Darel’ın dediği gibi benim arzuladığım yeni gerçekliğim için yaptığım bir varoluş seçimi oldu. Benim yaratıcı gücümün bir göstergesi.

Bizler kendi dünyalarımız yaratıyoruz. Matruşkalar gibi, ailemizle ve arkadaşlarımızla birlikte bir dünya daha yaratıyoruz, bulunduğumuz toplum ve ülke içinde başka bir dünya ve üzerinde yaşadığımız gezegenin içinde başka bir dünya…

Peki, bir dünya yaratmak tam olarak ne demek?

Yok ve var arasında yapılan bir yolculuk… Siz bugün çorak bir arazinin önünde durup burasının yemyeşil bir bahçe olduğunu hayal edebilirsiniz, yapmanız gerekeni de biliyorsunuz, orayı ekmek, sulamak, bitkilerin ve ağaçların büyümesine yardımcı olacak her türlü bakım ve sevgiyi sunmak sonra da çiçek açmalarını ve meyve vermelerini beklemek…

Zihnimizde bu akış çok net, akışın en sonunda artık biz devrede değil gibi gözüküyoruz; beklemek… Zamanı ve gelişimi beklemek. Bu an artık evrenin yaratıcı gücüne ait, tohuma güveniyorsunuz, içindeki büyüme gücüne inanıyorsunuz, zaman geçtiğinde sizin hayal gücünüzün beklentilerine karşılık vereceğini biliyorsunuz. Bahçe yeşermeye başladığında tekrar devreye giriyoruz, düzenleme yapmak için, herkesin memnun olduğundan ve ihtiyaçlarının karşılandığından emin olmak için tekrar çalışıyor ve destek veriyoruz… Bir arkadaşım yaşadığı evin bahçesine olgunluğa ulaştığında boyu 4o metreye yaklaşacak ağaçlar dikti, onlar heybetlerini henüz göstermediler ama bahçeyi yaratan biliyor ki zaman içinde ihtişamlı olacaklar. Eğer bu arkadaşımın yan komşsusu iseniz sizi bir süpriz bekliyor olacak, aynı hayale sahip değilseniz bu süpriz belki de çok hoşunuza gitmeyebilir. Bugün bizler bir başkasının hayali içinde yaşadığımızda kendi yaşamımızdan neden memnuniyet duymadığımız anlayamıyoruz. Kendi hayalimizi gerçekleştirmedikçe de memnuniyet duymamız mümkün değil.

Okullarımızda yaşam dersi olsaydı önce kendimizi tanımakla başlardık, “Ben kimim?” “Potansiyellerim neler?” sonra hayal ederdik… Eğer ben bir çınar ağacı olduğumu bilirsem hangi toprağı seveceğimi, ne kadar büyüyeceğimi ve yaşama ne vereceğimi bilirim. Bir çınar ağacı sadece bulunduğu yerde durarak çevresine onunla uyum içinde olacak canlıları çeker, bu çekim gücüdür ve beraber girdikleri alışveriş döngüsü yaşamın devinimidir.

Yaşam sürekli yayın halinde bir radyo kanalı gibi. Bizler alıcılarımızı bu yayın frekansına ayarladığımızda yaratıcı gücü çok net duyarız ve hissederiz. Frekans hiç kesilmez sadece bizlerin yayınla bağlantısı kesilebilir. Enerjimiz düştüğünde, kendimizi nasıl besleyeceğimizi ve şarj edeceğimizi bilmediğimizde, zihnimiz bulanık, bedensel ve psikolojik sağlığımız kötü olduğunda bağlantımız zayıflar ya da kopar. İhtiyacımız olan kendimizin ve alıcılarımızın çekim gücünü artırmak. Ne zaman ki yayın netleşecek sonraki adımlar daha kolaylaşacak.

Eğer sizin GSM operatörünüz olsaydım biz yayındayız derdim, bağlanabilirsiniz. Hem de kime ve neye isterseniz. Yaşama güvenin, inanın o cep telefonlarımızdan ve bütün bu teknik altyapıların sunacağından daha kudretli. Ve sizler de elinizde tuttuğunuz ufak ışıklı kutulardan kudretlisiniz.

Şimdi, bir karar verin ve kendiniz hariç herşeye atfettiğiniz gücü geri alın.

“Ben yaratabilirim.”

Ve hayal etmeye başlayın, ne istiyorsunuz? Kendinizle ilgili birşey değiştirecek olsaydınız ilk neyi değiştirirdiniz? Ailenizde, çevenizde, dünyada nelerin değişmesini isterdiniz?

Yaratıcı gücü kullanmak önce inanç isteyecek, sonra deneyim ve bolca pratik… Bahçeyi düşünün ve bitkilerin büyümesi için zaman gerektiğini unutmayın. Tohumları ektikten sonra beklemeyi öğrenmek gerek. Burada zorlama olmaz, hiçbir ağacı çekiştirerek vaktinden önce yeşertemezsiniz. Hayal gücünüzün ürettiği tohumların büyüme zamanı belirsiz gibi gözükür önce ve bu sabırsızlık, inançsızlık yaratır. Deneyim kazandıkça büyüme hızlarını, hangi mevsimin iyi geldiğini ve gereken diğer herşeyi öğreneceksiniz. Öğrenme sürecinize saygı ve sevgi gösterin.

Büyücü Merlin kendi gücünden korkup sıradan bir insan olmaya çalıştığında, şövalyeler ona “Neden?” diye sorarlar. “Çünkü” der “yaptığım şey başka birine kötülük olabilir”.

Yaratıcı gücün ikilemi burada. Bizler kaçınılmaz bir şekilde artık gücümüzü keşfedip kullanacağız. Ufak denemelerle başladığımız bu pratik dönemi paralelinde başka bir yolculuk isteyecek bizden…

Erdemli olmanın yoluna girdiğinizde yarattığınız herşeyin içinde iyilik olmasını isteyin.

Evet, vakit geldi, şimdi uygulama zamanı. İhtiyacını duyduğunuz herşey içinizde. Yaşama ve kendinize güvenin. Tek yapmanız gereken gücün kendini göstermesine izin vermek. İnanın eğer desteğe ihtiyacınız varsa bu öğrenme sürecinde mutlaka gelecektir. Ve unutmayın, var olmayacak birşeyi hayal edemezsiniz, sizler evren ile birsiniz.